Bira Nasıl Bulunmuştur?
Biranın bulunuşunu ve köpüklü içkiyi ilk kez dudaklarına götüren bir insanı düşünün. Büyük ihtimalle bu ona bir büyücülük gibi gelmiştir. Fakat bugün erkeklerin egemen olduğu bira dünyasında geleneksel olarak eski zamanlarda birayı kadınların yaptığını öğrenmek biraz sizi şok edebilir. Aslında, modern cadı konseptinin etrafında yer alan birçok görsel öğeyi şekillendiren tarihteki biracı kadınlardır.
Bira , gezegendeki en eski içeceklerden biridir. Biranın tarihi , Babiller ve Sümerler, 10000 yıl kadar önce başlamıştır, hatta o zamanlar bile biracılık alanına kadınlar hakimdi. Çoğu tarih boyunca cinsiyete dayalı işbölümü göz önüne alındığında bu mantıklıdır: kadınlar ev işlerinden sorumludur ve bira kilerde bir başka temel unsurudur. Zaten tarihler boyunca bu böyledir erkekler akşam yemeği için avlanırken kadınlar yemek için gerekli olan malzemeleri topluyordu.
Biranın arkasındaki fermantasyon bilimi açığa çıkmadan önce, bira (şarap gibi) uygarlıklar arasında mitsel bir statüde olmuştur. Baltık ve Slav mitolojilerinde bira tanrıçaları çok saygı görmüştür. Finler bu içkiyi getirdiği için tanrıça Kalevatar’a tapıyordu ve Vikingler kendi yaptıkları akınları tetikleyen “aul” (ale) üretmeleri için sadece kadınları yetkilendiriyordu. Sümerli rahibeler ise tanrıça Ninkasi’ye dini törenlerle tapınmak için bira fermente ediyorlardı. Sümerliler ayrıca Ninkasi’nin topluma barış ve refah kazandırmak için birayı armağan ettiklerine inanıyordu.
Ortaçağda Bira Nasıl Yapılıyordu?
Binlerce yıl bu kadınların elinde üretilen bira bugün bildiğimiz şerbetçi otlu biradan oldukça farklıydı. Tipik olarak düşük alkollü bir içkiydi, içinde acılık verecek bir malzeme yoktu belki ama Orta Avrupa’da “gruit”adı altında bir ot karışımı kullanıyorlardı. Pelin otu karışımı, civanperçemi, köpek ayası, süpürge otu gibi bitkilerden oluşan “gruit” antiseptik ve anti bakteriyel özellikleri ile birayı dengelemeye yardımcı oldu. Daha sonra bir kadın, Hildegard von Bingen (Benedik rahibesi, bitki ustası ve mistik, bugünkü bira azizesi olarak kabul edildi), 11. yüzyılda şerbetçi otunu kullanarak biracılıkta devrim yaratmıştı.Aşağıda Hildegard von Bingen’ın resmini görebilirsiniz.
Bira Yapımında Kadınların Yeri
Topluluklarının aşçıları ve şifacıları olan bu kadınlar bitkiler hakkında geniş bir bilgiye sahiptiler, hastalıkları iyileştirmek, yemek pişirmek ve cadılıkla ilişkilendirdiğimiz “koyu sanatlar” ile ilişkiliydi. Bira üretimi 2. yüzyılda başta manastır olmak üzere Batı Avrupa’da güçlü bir yer edinmişti ve içinde Hıristiyan kilisesi de vardı. 14. Ve 15. Yüzyıldan itibaren biracılık evden ve manastırdan ticari bir zanaatkâr faaliyetine dönüşmeye başladı. Kendi işlerine ve kendi mülklerine sahip olmaktan alıkonan kadınlar yavaş yavaş biracılık geleneğinden çekilmiştir.
Ale birası üreten ve satmak isteyen kadınlar bunu geleneksel yöntemlerle yapmaya devam ettiler:
Evlerinin önünde büyük bir kazanda kaynayan mayşe, çalıştıklarını ve dükkanın açık olduğunu gösteren bir süpürge, tahılları yiyen fareleri kovalamak için bir kedi son olarak pazarda kolayca tanınmak için uzun sivri bir şapka.
Aynı tarihlerde cadı duruşmaları Avrupa’da yayılmaya başladı ve cadı avı propagandaları bu özgür biracı kadınları yermek için kullanıldı. Bu avların kadınların ekonomik bağımsızlığından korkulduğundan mı yoksa botanik biliminin yanlış değerlendirip cadılık olarak adlandırdığından mı yapıldığı tam olarak net değildir. Ancak bu asılsız cadı avından sonra kesin olan bir şey vardır ki o da kadın biracılığın 1700 yıllarda bittiğidir.
Zamanla, ortaçağ biracı kadın sembolleri, günümüzün modern cadı kostümlerine dönüştü.
Cadı davaları bu masum kadınların çoğuna zulüm yaparken, modern dünyada ise kadınların tekrar bira dünyasına geri döndüğünü görmek heyecan vericidir