Bilindiği üzere modern bira üretim teknikleri eski Mısır’da şekillenmiştir. Mısırlılar tarih boyunca bira yapımcısı olarak görülüyorlardı aslında ünleri biranın mucitleri Sümerlileri bile gölgede bırakmıştı. İçkiyle arası iyi olmayan Yunanlılar daha çok eserlerinde hep Mısır’dan bahsedip Mezopotamyalıları görmezden gelmiştir.
Yunan Generali ve yazarı Xenophon (M.Ö. 430 – 354) Anabasis adlı eserinde şöyle yazmıştır: “Su ile karıştırmadan çok güçlü ve bazı damaklar için mükemmel bir tat, mutlaka test edilmeli.”(4.5.27). Xenophon’un anlatımındaki Mezopotamya biracılığında bira aslında büyük çanaklar içinde servis ediliyordu ve üstünde yüzen maltlar yüzünden bir kamış aracılığı ile içiliyordu ki bu Mezopotamya’da bira içmenin olağan bir yoluydu. Kamış aslında Sümerliler tarafından bira içmek için icat edilmişti. Mezopotamya birası kalın, modern lapa kıvamındaydı ve yudumlanarak içilemiyordu.
Mısırlılar tüketmek için bardak ya da cam içine dökülen daha pürüzsüz daha hafif bir bira için Sümer hazırlama yöntemlerini değiştirdiler. Bu nedenle Mısır birası dünyanın ilk birası olarak anılır çünkü günümüz biracılığı ile daha çok ortak noktaları vardır, hala bile modern bira tutkunları en iyi biranın Mısır dönemine ait olduğunu savunur.
Tanrıların İçkisi
Bira dünyanın ilk günlerinde insanlığa tanrılar tarafından tanınan bir armağandı. Mitolojiye göre tanrı Osiris insanlığa kültür hediyeleri verdi ve onlara tarım sanatını öğretti: Aynı zamanda bira üretiminde onlara talimat verdi. Ancak bu olayla ilgili gerçek bir öykü yoktur. Mısır’daki biranın menşei çoğunlukla “İnsanlığın Yok Edilişi” adlı mitolojik hikâyede verilir. Mısır yeni krallığından (M.Ö. 1570-1069) tarihlenen bu hikâye tanrıların zaten birayı bildiğini ortaya koyar. Hikâyede alkol üreten tanrılardan bahsetmez-alkol zaten mevcuttur-sadece bunun için iyilik adına kullanırlar.
“İnsanlığın Yok Edilişi” eserinde Tanrı Ra, insanlığın sürekli günahı ve aptallığından bıkmıştır ve yeryüzündeki herkesi yok etmeye karar vermiştir. Bu görevi üstlenmesi için Sekmeth’i serbest bırakır ve Sekmeth toplumdan topluma gidip insanları parçalayıp kanını içtikçe Ra mutlu olur. Ancak diğer tanrılar Sekmeth’in devam etmesi halinde tanrılara fedakârlık veya ibadet imkânı sağlayacak ve Ra’nın cezasının sonuçlarını nesilden nesle aktaracak insan kalmayacağına konusunda endişelerini belirtirler. Ra Sekmeth’i geri çağırmıştı ancak kana susamışlık Sekmeth’in gözünü döndürdüğü için geri dönmesi neredeyse imkânsızdı. Böylece Ra büyük miktarda biranın kırmızıya boyatılarak Dendera’ya doğrudan Sekmeth’in yoluna gönderilmesini emretti. Tanrıça birayı buldu ve kan sanarak içti. Sonra sarhoş olur ve derin bir uykuya dalar ve sonunda Hathor (insanlığın nazik arkadaşı) olarak uyanır. İşte Mısır’ın en popüler festivallerinden biri olan Tekh bu olayı anar.
Tekh Festivali
İlk kez Mısır Orta Körfezi’nde (MÖ 2040-1782) gözlemlenir ancak daha eski kökenleri olmuş olabilir. En çok Sekhmet’in kopuşu ve dönüşümü hikâyesinin Seti I, Ramses II ve diğerlerinin mezarlarında oyulmuş olduğu Yeni Krallık’da popülerdi. Hathor’a ithaf edilen bu festivalde, katılımcılar aşırı içki içiyor, belli bir salonda uyuyor ve aniden davul sesiyle kalkıyorlardı. Amaç şuydu: Alkol insani ve bedensel engellemeleri azaltacak ve katılımcılar davullarla uyandığında tanrıçayı bir anlık görebilecekti. Mısırlı Carolyn Graves-Brown’a göre, tapınak duvarlarındaki kutlamanın bazı sahneleri “sarhoşluk ile bataklığı gezmek” arasında bağ kurma var, dolayısıyla festivalin cinsel yönü de var gibi görünüyor. Seks, sadece insan hayatının doğal bir parçası olarak değil, aynı zamanda festivale yakından bağlı olan doğurganlık tanrıçası Hathor ve Mut ile de ilişkilendirildiği için bu şaşırtıcı olmayacaktır.
Bira, Antik Mısır’daki hemen hemen her büyük festivalin bir parçası olarak anılır ve Opet Festivali ve Wadi’nin Güzel Bayramı gibi kutlamalarda devlet tarafından özel olarak temin edilirdi. Özellikle Bastet, Hathor ve Sekhmet’in festivallerinde büyük miktarlarda bira vardı ve içmeye aşırı teşvik edilirdi.
Bira ayrıca tıbbi reçetelerde yazılırdı. Neredeyse yüz tıbbi reçete bira içerirdi, reçetelerde yazmasa bile hastaya bir bardak içmesi tavsiye edilirdi. Biranın birçok hastalığın nedeni olarak kabul edilen kötü ruhları da etkilediği düşünülüyordu. Örnek olarak kişi bilinmeyen bir hastalığa yakalandığında tanrı Set’e dua eder ve o da birayı yetkilendirerek hastalık olarak kabul edilen kötü ruhu şaşkına çevirir sonra vücuttan gitmesini sağlardı. Bu reçeteler ve teknikler asla kesin olarak yazılmadı ama kullanılan metotlar mezarda bulunan yazılarda açıktır.
Biracılık ve Ziyafetler
Biracılığın en iyi örnekleri Orta Karalık’ın erken dönem Meketre mezarından gelmektedir. Bunlar o sırada biracılık işlemlerini anlatan küçük diyoramalardır. Bu modeller ihtiyaç listesini, tarifleri ve diğer yazılı bilgileri ve biranın kimin tarafından yapıldığını içerir.
Strudwick’e göre , “günlük en eski Mısır hanelerinde bira üretilmesine rağmen bira fabrikalarında yerleşim birimlerine, tavernalara veya bira evlerine, varlıklı bireylere ve devlet çalışanlarına dağıtmak için büyük ölçekli üretim yapıldı. Her bira üretim tesisinin kendine has özellikleri vardı kimi yüksek alkollü olarak bilinirdi kimisi ise belirli tatlara sahipti. Strudwick’e göre, “en yaygın bira türü, kahverengi bira gibi oldukça zengin ve hafif bir ale idi, ancak özel günler için modern bir lager’e benzeyen hafif biralar yaratılmıştı”. Her iki durumda da, günümüzde olduğu gibi, bira fabrikaları da temelde aynı prosedür izledi. İlk başlarda, Mısır Eski Krallık döneminde bira pişmiş ekmeklerin suya karıştırılması ve karışımın ısıtılmış kavanozlarda fermente edilmesi ile üretilirdi. Şerbetçiotu ve gazlanma konusu mısırlılara yabancıydı. Modern bir bira içicisi için Mısır birası daha çok meyvemsi bir içeceğe benzemektedir.
Biraya şeker, tat ve yüksek alkol için hurma ve bal daha sonra fermantasyon başlaması için ise maya eklenirdi. Bu bira (belki de Ra tarafından önerilen Sekmeth’i dönüştürmek ve sakinleştirmek için olan) gövdeli ve koyu kırmızı biraydı. Yeni Krallık zamanında arpa ve iki taneli buğday kullanılmış, bunlar su ile karıştırılarak bir mayşe haline getirilmiş sonradan fıçının içine atılarak fermente olması için ısıtılmıştır. Bu karışım daha sonra çeşitlendi ve bira aroması için farklı otlar, meyveler eklendi.
Strudwick:
“günlük biranın fermantasyonu birkaç gün sürüyordu, oldukça düşük alkollü bir karışım üretiliyordu, sonuçta sarhoş olmadan önce bir filtre içerisinden süzülmesi gereken gövdeli, et suyu kıvamında bir sıvı” diye belirtmiştir.
Bira daha sonra seramik sürahilerle kapatıldı ve lager yapma yöntemine benzer bir işlemle sık sık yeraltı ortamında saklandı. Yeni Krallık’da, buğday ve arpa kullanıldıktan sonra, biranın genel üretiminde hurma ve bal kullanımı azaldı ve bunlar sadece özel günler için daha kaliteli olan biralarda kullanıldı. Yüksek alkol içeriğine sahip olan bira, ziyafetler ve festivaller için tercih edildi çünkü bir parti katılımcıların zehirlenmesinin seviyesine ve tüketilen bira miktarına bağlı olarak bir başarı notu alırdı. Elbette ki en kaliteli bira, kral ve asiller için üretilirdi ve tanrılarla ilişkili olan bal ile aromalandırılırdı. Örneğin Firavun Tutankhamun’un mezarında bulunan bira, daha sonraki Avrupa meadına (bir tür bal rakısı) benzer bal birasıydı. İnsanlar evde bira yapmasına rağmen biracılık Orta Krallık’da giderek devlet tarafından işletilen bir endüstri haline geldi. Bu bira kehribar renkte olmaya devam etti ancak fıçıların tabanında bulunan kalıntı ile ve Tutankhamun’un mezarında bulunan birayla gösterildiği gibi gövdeli değildi.
Tıpkı bira hayatta Mısırlılar için bir temel besin maddesi olarak değerlendirildiği gibi, ölüler için gerekli bir adak olarak görülüyordu; bira, bu nedenle, onunla birlikte kalmayı düşünenler için mezarlara yerleştirilen en yaygın mezar mallarından biri haline geldi. Bira, bir mezarın enkaz kavanozu da dahil olmak üzere ortak bir ödeme şekli olduğundan aynı zamanda mal varlığı yerine de geçiyordu.
Günlük yemek ve festivallerin yanında bira gözle görülür şekilde ziyafetlerde ve cenazelerde içiliyordu. Cenazeler ölen kişinin geçmiş hayatının kutlanması ve ayrıca ruhunun ölümden sonra devam eden yolculuğuna uğurlamaydı. Cenaze ve resmi ritüeller sona erdiğinde, aile ve misafirler çoğunlukla bir çadırın altında mezar dışında toplanır, ölen kişinin hayatta sevdiği yiyeceklerin bir miktarını bira ile birlikte ve bazen de şarap eşliğinde paylaşırdı. Bira sürahilerden seramik kupalara konularak servis edilirdi böylece misafirler kamış veya süzgeç olmadan birayı yudumlayabilirlerdi. Biranın kalitesi, bira ve şeker içeriğine bağlıydı: fermantasyona ne kadar çok şeker eklenirse, bira daha güçlü olurdu. Cenazelerde servis edilen bira, alkol içeriğinde düzenli bir fermantasyon oranından daha yüksek olurdu. Konuklar tarafından beğenilen aynı bira daha önce ölen kişinin mezarlığa yerleştirilirdi.
Tıpkı biranın ölülerin ruhlarına sunulduğu gibi, bira tanrılara da en iyi adak olarak kabul edildi. Yiyecek ve içecek tanrının ruhlarını içeren heykelinin önüne konurdu ve besinler doğaüstü yolla emilirdi. En azından bu prosesi öyle kabul ederlerdi. Yiyecekler ve içecekler daha sonra alınır ve tapınak çalışanlarına dağıtılırdı. Osiris insanlara bir yapım bilgisini vermiştir ve insanlar minnetini tanrılara bu işin meyvesini sunarak göstermiştir.
Blog eski veya yeni bilmiyorum ama burada bir saat içerisinde okuduğum kaçıncı güzel bir yazı bilmiyorum.
Elinize sağlık!
Çok teşekkürler